San Francisco, ABD’nin en ünlü, en kozmopolit ve en önemlisi de en engebeli şehirlerinden bir tanesi. O nedenle Temmuz ayında o yokuşları çıkmak ciddi derecede zorladı bizi ama neyse ki San Francisco genel olarak havası çok da sıcak olan bir yer değildi. Bir kaç defa Uber pool kullansak da genel olarak şehri yürüyerek gezdik; yani çoğunlukla yaptığımız gibi. Uber Pool’u da tavsiye ederiz bu arada. Hem ciddi bir fiyat avantajı sağlıyor, hem de ilginç tiplere denk gelip yolculuğunuzu muhabbetle geçirebiliyorsunuz:)
Bizim otelimiz Union Square’e oldukça yakın yani merkezi denilebilecek bir yerdeydi. Union Square’in hemen altı Tenderloin bölgesi ve burası tam anlamıyla bir evsizler yurdu. O nedenle bu bölgede yürümemek en doğrusu. Biz sadece araçla geçtik ve o bile yeterince korkutucu geldi. Biz de yönümüzü Çin Mahallesi’ne doğru çevirdik. Her büyük Amerikan şehrinde olduğu gibi burada da her şeyi bulmanın mümkün olduğu büyükçe bir Çin Mahallesi var.
Biz San Francisco için sadece 2 gün ayırabildik, o nedenle de özellikle daha turistik yerleriyle başladık gezimize. Pier 39 tam olarak böyle bir yer. Burayı ünlü yapan bir kaç şey var. Öncelikle tabii ki deniz aslanları. Burası deniz aslanlarının konaklama yeri. Bu büyükçe hayvancıkları güneşlenirken izlemek en favori turist eğlencelerinden bir tanesi. Biz de tabii ki bundan mahrum kalmadık. Diğer bir sebep Pier 39’un tam karşısında bulunan Alcatraz Adası ve yine güzel bir görüntü sunan Golden Gate Köprüsü. Manzara izlemek için güzel bir yer yani. Ve son olarak da Pier’in içinde bulunan onlarca restoranı sayabiliriz. Ama bu restoranlarda yemek yemek için 1 saate yakın beklemeniz gerekebiliyor. En azından bize öyle oldu ve çok da memnun kaldığımızı söyleyemeyiz. Yemek için fazla turistik bir yer.
Buranın ardından istikametimiz Golden Gate Köprüsü. Deniz kıyısından yürüyerek gitmeye karar veriyoruz. Uzunca bir yol ama yine de keyifli denilebilir. Yolunuzu çok az değiştirerek Palace of Fine Arts (Güzel Sanatlar Sarayı)’na da mutlaka uğramak lazım. Mimari olarak oldukça ilgi çekici bir yer. Özellikle kumsala vardıktan sonraki kısım daha da eğlenceli çünkü sahilde sayısız köpek ve onlarla oynayan sahipleri var:)
Sahili bitirdikten sonra dikçe bir yoldan, kıvrıla kıvrıla Golden Gate Köprüsüne doğru çıkıyoruz ve manzaranın tadını çıkartıyoruz. Sisler altındaki Golden Gate gerçekten de etkileyici görünüyor. Burası San Francisco’nun en önemli manzalarından birisini veriyor bizlere. Buranın ardından otelimize geri dönüyoruz. Hem hava çok soğudu hem de arkadaşlarımızla yiyeceğimiz akşam yemeği için hazırlanmamız gerekiyor.
Ertesi gün, güzel bir kahvaltının ardından yine San Francisco’nun önemli turistik yerlerinden birisi olan Lombard Street’e gidiyoruz. Tabii ki yine inişli çıkışlı San Francisco yollarında kah nefes nefese, kah koşa koşa yürüyoruz. Şehrin bu kadar yokuşluk olması nedeniyle Lombard Street gibi zikzak çizerek aşağıya doğru inen başka yollarla da karşılaştık aslında ama tabii ki en güzeli burası. Hem her iki taraftaki güzel evler hem de tüm caddeyi boylu boyunca kaplayan çiçekler çok güzel bir manzara sunuyor.
Lombard Street ardından yönümüzü Pacific Heights tarafına çeviriyoruz. Buralar her ne kadar ağırlıklı olarak evlerin bulunduğu bir bölge olsa da, güzel evleriyle bizi mutlu etti. Pacific Heights’ın en sonunda bulunan Lyon Street Steps hem sunduğu manzara hem de peyzajıyla görülmesi gereken bir yer. Bu merdivenleri indiğimizde ise sol taraftaki ağaçlık alan hem havuzundaki şirin ördekler hem de bu havuza manzaralı Starbucks’ıyla güzel bir dinlenme alanı oldu bizim için:)
Biraz dinlendikten ve kahvelerimizi içtikten sonra yine Uber Pool çağırıyoruz. Bir sonraki durağımız Castro. Uber aracımızdan iner inmez karşı kaldırımda cinsel organına taktığı parlak bir süsten başka üstünde hiç birşey olmayan şişman bir adamla karşılıyor bizi Castro:) Bu bölge LGBT kültürü için oldukça önemli bir yer. Hemen merkezdeki Castro Tiyatrosu da çok şatafatlı bir bina. Ana caddelerin üzerinde LGBT bireylere özel birçok bar bulunuyor. Buraya gelmenin her haliyle bizim için değişik bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz. San Francisco seyahatinde mutlaka uğranması gereken yerlerden.
Castro’nun hemen yakınlarında bulunan Mission Dolores parkı, sunduğu manzara ve ağaç gölgeleriyle adeta bir vaha gibi geldi bize. Bir şeyler atıştırmak ve çimlerin üzerine uzanıp etrafı izlemek için San Francisco’daki en güzel parklardan bir tanesi.
Bir sonraki durağımız Painted Ladies. Victoria döneminden kalma bu binalar 1960’lardan başlayarak yeni renklerine boyanmaya başlamış. O nedenle de aslında “painted” yani “boyanmış” ismini almış. Bu kendilerine has mimarisi olan yan yana binalar, zamanla San Francisco’nun sembol yapılarından olmuşlar. Tabii bizim açımızdan bir diğer önemi de çocukluğumuzun önemli dizilerinden birisi olan Bizim Ev (Full House) dizisinde de bu evlerin görüntülerinin çokça kullanılmış olması.
İki günlük hızlı San Francisco gezimizin böylelikle sonuna geliyoruz. 3-4 gün de ayrılabilecek bir yer aslında burası. San Francisco, New York’la beraber gördüğümüz en çeşitliliği yüksek yerlerden birisi. Bunu adımınızı attığınız her yerde hissedebiliyorsunuz. Bu da bu şehre farklı bir cazibe katıyor ve bu sayede dünyanın bir çok yerinden insanı hem turist olarak hem de birer hemşehri olarak kendisine çekmeyi başarıyor.