Wadi Rum’da yaptığımız çöl safarisinin ardından, Wadi Rum village’dan ayrılıp Petra Antik Kenti’ne doğru yola koyuluyoruz. Yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından Petra Vadisi’ndeki otelimize varıyoruz. Petra şehri içinde ziyaretçi merkezine arabayla 5 dakikalık mesafede bulunan Seven Wonders Hotel 3 yıldızlı ve ekonomik bir oteldi. Hemen önündeki sokağa aracınızı park edebiliyorsunuz. Sadece çalışanların “şark kurnazlığı” seviyesi biraz yüksek ve tek rahatsız edici şeyin bu olduğunu söyleyebiliriz. Booking.com’da kahvaltı fiyatı 5 JED olmasına ragmen bizden 7 JED talep ettiler. Booking’teki rakamı göstermemizden sonra düzeltmeyi yaptılar. Aynı zamanda kahve yapmak için aldığımız sıcak su için de ayrıca para talep ettiler. Burada herşey için pazarlık yapmak lazım.
Petra Antik Kenti, UNESCO’nun Dünya Mirası olarak belirlediği ve aynı zamanda Dünyanın yeni yedi harikası arasında da bulunan bir yer. Nebatiler olarak adlandırılan Arap halkı tarafından kurulmuş olan bu kent, MÖ 1.yy civarında kurulmuş. Özellikle ticaret yollarının üzerinde bulunması sebebiyle çok zengin bir kent haline gelmiş. Ardından Romalıların istilası ve depremler sonucunda terkedilmiş ve tamamen unutulmuş. Ta ki 1812 yılında İsviçreli bir kaşif burayı bulana kadar da gizli bir şehir olarak kalmış.
Öncelikle ziyaretçi merkezinden biletimizi almamız gerekiyor. THY ile uçanlara %15’lik bir indirim var:) Mutlaka bunu ibraz edin. Bir de yanınızda mutlaka nakit Ürdün Dinarı olsun yoksa kredi kartına çok yüksek bir komisyon uyguluyorlar. Ziyaretçi merkezinin hemen dışında atlar size karşılayacak. Bu atlara binmek bilet ücretinin içerisinde bulunuyor, o nedenle sadece at sahibine bahşiş vermeniz yeterli olacaktır. Ancak biz hayvanlara eziyet olduğunu düşündüğümüzden atlara binmiyor ve yolumuza yürüyerek devam ediyoruz. Mezar alanları olarak yapılmış Djinn kulelerini geçtikten sonra, Siq’in hemen girişindeki baraja ulaşıyoruz. Günümüzden yaklaşık 2000 yıl evvel insanların suyu kontrol altında tutabilmek için baraj inşa ettiğini öğrenmek oldukça şaşırtıcı geliyor.
Siq olarak isimlendirilen 1200 metrelik yürüyüş yolu aynı zamanda Petra’nın merkezine ve en ünlü yer olan Hazine (Treasury)’e giden yol. Her iki tarafı da doğal kayalardan oluşan bu bölge gerçekten de etkileyici renkler ve şekiller barındırıyor. Aynı zamanda yukarıdaki barajdan aşağıdaki şehre su götürmek için duvarlara yapılmış olan su kanalları da, insanlığın çok uzun yıllar öncesinde de mimari ve mühendislik anlamında ne kadar ileri olduğunu da bizlere hatırlatıyor.
Bu yolu bitirmek üzereyiz ve ünlü Treasury yani Arapçası ‘Al Khazneh’ görünmeye başlıyor. Petra’nın bu en ünlü yapısının kullanım sebebi hala tam olarak bilinmese de mezarlık olma ihtimalinin yüksek olduğu düşünülüyor. Ancak Hazine olarak adlandırıldığı için bir çok efsaneye de konu olmuş. Hatta Indiana Jones: Last Crusade filmi de burada çekilmiş. Yani kutsal kaseyi Nazilerden evvel bulmaya çalışan Indiana Jones da hazinesini buralarda aramış:) Yakından bakıldığında gerçekten de etkileyici detaylar içeren yapı, insana ‘insanlar böyle bir cepheyi MÖ 1.yy’da nasıl inşa etmişler’ dedirtiyor.
Ürdün’e gitmeden evvel izlediğimiz belgesellerde öğrendiğimiz kadarıyla bu yapı yukarıdan aşağıya doğru kazınarak yapılmış ve yapının her iki alanında da kazıcıların yukarı-aşağı gidebilmeleri için kazılmış olan ayak koyma yerleri bulunuyor. Hazine’nin önünde sizi Manastır’a doğru götürmek için bekleyen deve ve eşek sahiplerinden sıtkınız sıyrılabilir. Her 3 adımda bir, birisi yanınıza gelip binmek isteyip istemediğimizi soruyor ve fiyat pazarlığına başlıyor. Bir süre sonra insan buna da alışıyor. Bu arada Ürdün’ün diğer bölgelerinde de gördüğümüz gibi Petra’da bir çok kişi, tüm vaktini yatar pozisyonda geçiriyor; hatta tezgahlara yanaştığınızda bile istifini bozmayan ve yatmaya devam eden bir çok satışçı var. Bizim için oldukça şaşırtıcı bir manzara olduğunu söylemek gerek.
Hazine’den yolumuzu Street of Facades yani Cepheler Yoluna doğru çeviriyoruz. Burada sağlı sollu birçok kazınmış kayaların gölgesini takip ederek, Roma Tiyatrosu ve ardından Kral Mezarlarına varıyoruz. Neredeyse tüm bir dağ kazınmış ve işlenmiş. Gerçekten de etkileyici görüntüler sunuyor bizlere.
Toplam 4 km’lik ana yolun sonuna doğru gelmek üzereyiz. Sütunlu Cadde ve bu cadde üzerinde bulunan Büyük Tapınağı ziyaret ediyoruz. Ne yazık ki tapınakta bir kaç sütun haricinde bir şey kalmamış. Sütunların başına oyulmuş figürlerden biri de filler. O dönemde bu bölgedeki insanlar ticaret sayesinde uzak diyarlarda yaşayan fillerden bile haberdar.
Ana yolu bitirip, yönümüzü Manastır’a doğru çeviriyoruz. Yukarıya doğru doğal merdivenlerin üzerinden tırmanışa geçiyoruz. Yolumuzun üzerinden bir çok tezgah var. Biz genelde daha yaşlı insanlardan bir şeyler almak istediğimizden bir teyzenin tezgahında duruyoruz. Pazarlıklarımızın ardından bir paşmina ve deve figürlü ev aksesuarımızı alarak yolumuza devam ediyoruz. O da bize teşekkür olarak 10 çocuk diliyor 🙂 Orta Doğu’da her yerde olduğu gibi burada da sıkı pazarlık yapmak kritik. Ne yazık ki ülkemizi de kapsayan politik sıkıntılar ve güvenlik endişeleri nedeniyle Ürdün’de de batılı turist yok denecek kadar az. O nedenle de satışçılar fiyatlar konusunda çok daha esnekler.
Yaklaşık 45 dakikalık bir yürüyüşün ardından Petra’da bulunan en büyük yapılardan birisi olan Manastır’a varıyoruz. Bu arada bu yolun çok daha uzun süreceğini söyleyen eşek sahipleri olabilir; onları dinlemeyin. Manastır yapısı genel hatlarıyla Hazine’ye benzeyen bir yapı ancak bulunduğu yer itibariyle çok daha tenha. Biz gittiğimizde Manastır’ın üstünde 2 tane çılgın çingene bir oraya bir buraya atlayarak, Titanik’in meşhur şarkısı ‘My heart will go on’u çaldırıyorlardı. Biz oralarda olduğumuz sürece de şarkıyı arka arkaya çaldırmaya devam ettiler. Hatta aşağıdan da bazı turistler onlara eşlik ediyordu:)
Manastırın biraz yukarısında, hem Manastır’ı yukarıdan görebileceğiniz hem de oldukça geniş bir kanyonu izleyebileceğiniz tepeler var. Sadece 10-15 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan bu tepelere çıkmadan geri dönmeyin sakın.
Manastır çevresini de dolaştıktan sonra geri dönüş yoluna koyuluyoruz. Artık yukarıya doğru çıkan pek kimse kalmamış ve tezgahların bazıları da kapanmış. Satıcılar eşekleriyle beraber Petra’nın merkezine geri dönüyorlar. 1 saatten biraz daha uzun süren bir yürüyüşün sonunda tekrardan Hazine’ye varıyoruz. Artık develer ve fotoğraf çekmeye çalışan pek kimse kalmamış. Biz de son fotoğraflarımızı çekerek, günün son ışıklarıyla beraber 2000 yıldır ayakta duran bu yapılara veda ederek, Petra ziyaretçi merkezine geri dönüyoruz.