İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan saat 19:30’da kalkan uçağımız, 7 saatlik uçuşun ardından gece saat 02:00’da Tanzanya’nın ekonomik başkenti Darüsselam’a indi. Her ne kadar THY’nin Zanzibar’a direkt uçuşları olsa da uçuş milleriyle alabileceğimiz en uygun alternatif olduğundan Darüsselam üzerinden gitmekte karar kılmıştık.
Darüsselam’a indikten sonra ilk işlem vize işleri oluyor. İşlem biraz uzunca sürebiliyor o nedenle uçağın ön kısımlarında oturmakta fayda var. 50 USD’yi verdikten sonra vizeyi alamamak gibi bir şey de söz konusu değil zaten. Havalimanı oldukça eski ve ufacık. Aslında vize bölümü ve bagajları koydukları yer haricinde birşey yok. Bagajları bir bant üzerinde dönmüyor direk açıkta bırakıyorlar ve sizin arayıp kendi bagajınızı almanızı bekliyorlar. Zaten bagajları alır almaz da kapının dışına konuluveriyorsunuz. Burada birçok kişinin üzerinde uyukladığı banklar sizi karşılıyor. Biz de Zanzibar’a bizi götürecek olan uçağı beklemek için bir banka atıyoruz kendimizi. Burada saat 05:00’e kadar bekliyor ve ardından Zanzibar’a gideceğimiz uçak için iç uçuşların olduğu terminale gidiyoruz. Burada da bekleyişimiz devam ediyor. Normalde sabah 7:00’de kalkacak uçağımız ne yazık ki 8:00’e alınıyor. Biz de bu zamanı bankların üzerinde uyuyarak geçiriyoruz.
Sonunda Flightlink firmasına ait uçağımıza biniyor ve 20 dakikalık kısa bir yolculuğun ardından Zanzibar’a varıyoruz. Bu kadar uzun bekleyiş işte bu 20 dakikalık uçuş içindi:)
Bizim planımız hazır Zanzibar’ın merkezindeyken adanın kuzeyinde yer alan Nungwi bölgesindeki otelimize gitmeden bir Stone Town turu yapmaktı. Önceden ayarladığımız bir tur olduğu için bizi alacak olan şoför ve rehber, havalimanında bizi bekliyorlardı. Hem Stone Town turu hem de havalimanı transferlerini aynı tur firmasından ayarladık; böylece daha uygun bir fiyat almış olduk. (İlgilenenler için; Amo Zanzibar Tours – http://www.amozanzibartours.com)
Stone Town’daki türümüz adadaki köle ticaretini anlatan ve bizzat köle ticaretinin yapıldığı yerde kurulmuş olan müzede başladı. Zanzibar(yani Zencibar-Zenci şehri) doğu köle ticaretinin yapıldığı limanı da içeriyormuş. Bu nedenle de köleliğin olduğu eski devirlerde, Zanzibar’lıların refah seviyeleri anakaradakilere göre çok daha yüksekmiş. Hatta köleleştirdikleri kişileri anakaradaki köylerde yaptıkları baskınlarda elde ediyorlarmış.
Müzenin içerisindeki anlatım oldukça etkileyiciydi. Tarihsel bir şekilde buradaki köle sisteminin boyutlarını görebiliyor ve hatta köleliğin aslında günümüzde de farklı şekillerde dünyanın birçok yerinde devam ettiğine tanık oluyorsunuz. Bizim bir kaç dakikadan fazla kalmaya dayanamadığımız ufacık mahzenlerde, onlarca kölenin bir arada yaşadığını(!) düşünmek gerçekten şok edici:(
Kölelik müzesinin ardından hemen yakınlarda bulunan pazar yerlerine doğru yönümüzü çeviriyoruz. Et, balık, sebze-meyve ve baharat pazarları yanyana bulunuyorlar. Birisinden diğerine geçebiliyorsunuz.
Hem balık hem de et pazarlarında tüm herşey dışarıda olduğu için oldukça kesif bir koku var. İnsanı biraz rahatsız edebiliyor ama bize oldukça ilginç geldiği için pek de rahatsız olmadan insanları incelemeye devam ediyoruz.
Baharat pazarından bir şeyler alabilir miyiz diye fiyatları sorduk, Türkiye’dekinden çok daha yüksek fiyatlar çektiler. Ne yazık ki sadece burada değil, Tanzanya’da bulunduğumuz tüm yerlerde turistlere herşey çok çok pahalı. Tanzanya ne kadar pahalı olabilir ki diyebilirsiniz ama gerçekten de yabancıysanız herkes kapıyı yerliye satacaklarının birkaç misli fiyattan açıyor. Bizim gibi uzun pazarlıklar yapmayı sevmeyenlerdenseniz de hiç birşey almadan dönüyorsunuz:)
UNESCO koruma listesinde bulunan Stone Town’ın sokakları süslü kapılarla bezenmiş. Kapıların üzerlerindeki motifler, evlerin yapılış biçimi ve mimarisi etkilendikleri bölgelere göre değişiklik gösteriyor. Örneğin Hint mimarisinden etkilenmiş evlerin kapılarında, fillerin girmelerini engellemek için çok sayıda sivri topuz bulunuyor.
Zanzibar’ın ve merkezi olan Stone Town’ın çok büyük bir kısmı Müslümanlardan oluşuyor. Bunun sebebi ise, bu bölgenin uzun süre Umman sultanlığının hakimiyeti altında kalmış olması. Buna rağmen sokaklar cıvıl cıvıl. Kadınlar türlü renklerle bezenmiş baş örtüleri kullanıyorlar. Çocuklar çok sıcak kanlı; hemen sizi oyunlarına dahil ediyorlar.
Bir sonraki durağımız Sultanın Sarayı. Burada bizi sarayda bulunan rehberlerden birisi gezdiriyor. Sultan’ın hem Hint ezgileri hem de tamamen Avrupa etkisi altında mobilyalarının olduğu odalarda dolaşıyoruz. Prenses Salme’nin odası, kitaplaştırmış olduğu öyküsünden dolayı oldukça turistik bir şekilde donatılmış. Hatta kendisinin duvarda bir de resmi bulunuyor ve insan bu resme bakınca acaba Rusya Başkanı Vladimir Putin’in ninesi bu kadın olabilir mi demeden edemiyor:) Düşünsenize Putin’in büyük dedesi Arap Sultanıymış meğerse:)
Öyküye kısaca değinecek olursak; Sultan’ın Rus eşinden olan kızı prenses Salma, Alman bir gence kaçarak Almanya’ya yerleşir ve burada kendine bir hayat kurar. Hristiyanlığa geçen kaçak prenses, saray yıllarını bir kitapta kaleme alır ve bu kitap büyük ilgi görür (Memoirs of an Arabian Princess from Zanzibar).
Sultan Sarayı’nın hemen yanında House of Wonders yani Harikalar Evi olarak adlandırılan, mimarisiyle diğer yapılardan ayrılan bir ev bulunuyor. Evin bu şekilde anılmasının sebebi ise; Zanzibar’da elektriğin ilk kullandığı ev olması ve Doğu Afrika’daki ilk asansörlü ev olmasından kaynaklanıyor. Ev uzun bir zamandır tadilatta olduğu için ne yazık ki içini göremiyoruz.
Sahil yolunu takip ederek, Stone Town’daki bir sonraki durağımız olan kaleye varıyoruz. Buranın içinde yanyana birçok hediyelik eşya satan yer bulunuyor. Bir çoğunda benzeri ürünler var aslında o nedenle fiyat konusunda anlaştığınız bir yer olursa rahatlıkla alabilirsiniz. Bir ürünün fiyatını sorduğunuzda, sonuna kadar sizi takip edeceklerine emin olabilirsiniz:)
Aracımıza doğru yürüyüşümüze devam ederken, yol üzerindeki bulunan Freddy Mercury’nin doğduğu evi de dışarıdan görüyoruz. Öğle yemeğimizi merkezde bulunan sıcak yemek yapan Ma Shaa Allah Cafe’de yedikten sonra, adanın kuzeyindeki tatil cenneti Nungwi’ye doğru yola çıkıyoruz. Bir sonraki yazımızda bu bölgedeki deneyimlerimizi sizlerle detaylı olarak paylaşacağız:)
“Zanzibar adası’na ilk bakış: Stone Town” üzerine 2 yorum