California eyaletinde bulunan Yosemite Milli Parkı, ABD’nin en önemli ve popüler milli parklarından bir tanesi. Biz de uzun zamandır aklımızda olan bu doğal alanı, San Francisco, Tahoe Gölü ve Big Sur’u kapsayan turumuz kapsamında programımıza dahil ettik.
Yosemite Milli Parkı’nın birden fazla girişi bulunuyor. Bizim esas gitmek istediğimiz kısım Yosemite Vadisi(Yosemite Valley) olduğu için planımızı buna göre yapmıştık. Milli parkın içinde kalacak yer sayısı sınırlı olduğundan ve fiyatları da pahalı olduğundan, biz Yosemite Vadisi’ne yaklaşık 1 saat mesafede olan Mariposa’da konaklamaya karar verdik. Mariposa, her ne kadar gezmeye çok fırsatımız olmasa da, meşhur “altına hücum” zamanlarının en önemli noktalarından bir tanesiymiş ve şuan da Yosemite seyahati için uygun yerlerden birisi. Bizim kaldığımız pansiyonumuz, Mariposa Hotel Inn tonton bir teyzenin işlettiği tarihi bir pansiyondu. Otel duvarlarında eski zamanlardan resimler, tablolar, yazılar gibi bir çok ilginç obje vardı.
Görülecek bir diğer yer ise vadinin bu sefer tabandan izlenebileceği yer. Bir ismi yok ama dönüş yolunda sol tarafta duran arabaları görünce biz de durduk ve bu güzel manzarayı gördük:)
Ardından dönüş yoluna geçiyoruz ama uğramamız gereken bir yer daha var; Mariposa Grove. Burası adından da anlaşılacağı gibi bizim kaldığımız yere yakın ve Yosemite Milli Parkı içerisinde bulunan, dev Sekoya ağaçlarının bulunduğu bir yer. Parkın biraz daha dışında kalıyor ama mutlaka görülmesi gereken bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Ağaçlar gerçekten çok büyük. Sekoya ağaçları hacim olarak dünyanın en büyük ağaçları. Bu orman içerisindeki en büyük ağaçların da hep isimleri var. En büyükleri olan Grizzly Giant adından da anlaşılabileceği gibi tam anlamıyla bir dev!İkinci gün yine sabah erkenden kalkıyoruz. Bugün yolumuz uzun. Öncelikle yine Yosemite Vadisine gidip, ardından 4 saatlik bir yolculukla San Francisco tarafına doğru gitmemiz gerekiyor. O nedenle vadi içerisinde dün yapamadığımız şeyleri bugün tamamlayacağız.
Öncelikli rotamız Mirror Lake yani Ayna Gölü. Burası vadinin en son bölümünde bulunuyor. Aracımızı Curry Village’da parkedip, çoğunluğu orman içerisinde olan yaklaşık 35-40 dakikalık düz sayılabilecek bir patikada yürümeniz gerekiyor buraya varmak için. Bu gölün özelliği yine Yosemite’nin ünlü yerlerinden birisi olan Half Dome’un yansımasının gölün üzerine düşüyor olması. Göl oldukça durgun olduğundan bu yansımalar çok belirgin olarak gözüküyor. Özellikle çocuklu ailelerin de çok tercih ettiği yerlerden birisi burası.Aynı patika yoldan geri dönüyoruz ve artık biraz acıktığımız ayrıca daha sonra gideceğimiz duraklarda yiyecek bulamayacağımız için Curry Village’ın içerisinde yemeğimizi yiyoruz. Burada fena sayılmayacak bir iki mekan var. Kapalı olan bölüme girdiğimizde bizi bir sürpriz karşılıyor. Yosemite’de kaç zamandır göremediğimiz ayı meğerse buradaymış:) Neyse ki bizim isteğimizi kırmıyor ve beraber bir selfie çekiliyoruz:) Şaka bir yana buralarda pek bir bakındık ama ne yazık ki görme imkanımız olmadı bu harika yaratıkları. Yosemite bu anlamda şanslı yerlerden bir tanesi ve ne yazık ki bu nedenle de ayılar için tehlikeli olabilecek bir yer. Öncelikli tehlike araçlar. Geçtiğimiz yıllarda onlarca ayı araçların çarpması nedeniyle ölmüş:(
Ayılar için daha tehlikesiz bir dünya umuduyla artık Yosemite’deki son durağımıza doğru yola çıkıyoruz; yani Glacier Point’e. Burası vadiye 1 saat kadar uzaklıkta. İlginç olan aslında vadinin hemen yanı başında ancak yüksekliği nedeniyle dolanbaçlı yollardan döne döne 1 saat gitmeniz gerekiyor. Glacier Point’ten hemen önce Washburn Point bulunuyor. Burasının manzarası da en az Glacier Point kadar etkileyici. Özellikle bir çok farklı şelaleyi buradan görme imkanınız var. Aynı zamanda Half Dome da bütün heybetiyle tam karşımızda duruyor. Mutlaka görülmeli. Ve sıra geldi en son durağımız olan Glacier Point’e. Burası bizi Yosemite’de en çok etkileyen yerlerin başında geliyor desek doğru olur. Fotoğraflarla anlatılabilecek bir yer değil gerçekten. Muhteşem bir manzara, insanın aşağıya bakarken heyecandan adeta nefesi kesiliyor. Vadiye 1 saat uzaklıkta olduğu için acaba gitsek mi gitmesek mi diye çok ikilemde kalmıştık. İyiki de gitmişiz. Burada yaşadığımız ilginç bir anıyı da paylaşarak Yosemite yazısını da sonlandıralım.Glacier Point’te vadinin güzelliğine bakarken, bir yandan da havanın bozuyor olduğunun farkındaydık. Hem bulutlar çoğalmış hem de yavaştan rüzgar başlamıştı. Birden telefonumuz daha evvel duymadığımız farklı bir sesle ötmeye başladı. Ve ardından herkesin telefonu aynı sesle ötmeye başladı. Filmlerde bir yerde bomba patladığında FBI ajanlarının çağrı cihazları aynı anda öter ya, aynen öyleydi:) Telefona baktığımızda bunun bir uyarı olduğu ve birazdan burada sel, fırtına vs olacağını söylüyordu. Bu uyarının gelmesinin üzerinden çok da zaman geçmeden rüzgar inanılmaz hızlandı. Adeta bütün ağaçlar köklerinden sökülecek gibi sallanmaya başladı. Biz de koşar adım aracımıza doğru giderken, bir yandan da ağaçlardan düşen dallardan ve rüzgarın yerden kaldırdığı tozdan korunmaya çalışıyorduk. Böyle bir macera ile de Yosemite Milli Parkı gezimizi sonlandırdık:)