Pasifik Güzelleri: Big Sur ve Carmel

Yosemite Milli Parkı gezimizi bitirdikten sonra, yaklaşık 4 saatlik bir yolculukla Monterey’e gidiyoruz. Bu yol üzerinde kilometrelerce devam eden, inanılmaz büyüklüklerde meyve bahçeleri gördük. Bu bölge ABD’nin en önemli meyve üretim merkezi. Big Sur gezisi için Monterey en ideal konaklama noktası. Hem Big Sur’a yakın hem de Carmel kadar pahalı değil. O nedenle tercihimizden memnun kaldık ama gece geç saatlerde vardığımız için Monterey’i çok fazla gezme imkanımız olmadı.

Big Sur aslında tek bir yer değil, bir bölgenin genel adı. Bir tarafta Pasifik okyanusu, diğer tarafta da Santa Lucia Dağları’nın bulunduğu, her bir köşesinde muhteşem manzaralar barındıran bir kıyı şeridi olarak tanımlanabilir.

Kıyı şeridinden güneye doğru indikçe, sağ tarafta kalan okyanus ve sol taraftaki çayırlar adeta bütünleşmiş gibi gözüküyor. Yolun izin verdiği her yerde durduk desek yalan olmaz. Burada park edebileceği düzenli gözlem noktaları yapılmamış. O nedenle güzel bir manzara gördüğümüzde, ilk müsait yere aracı parkedip çayırlıklardan okyanus kıyısına doğru koşturduk:)

Özellikle bu sarı çiçeklerin domine ettiği çayırlıkların içinde dolaşmak, çeşitli otların ve bitkilerin muhteşem kokularını içimize çekmek ve bazen de çıkmaz bir patikada yolumuzu kaybetmek kesinlikle çok keyifliydi. Burasının insana derinden huzur veren bir hali var ve biz bu hali kesinlikle çok sevdik:)

Güney doğru yola devam ettikçe bazı yerlerde kumsallar da bulunuyor ve burada araçların park edebileceği uygun yerler de ayarlanmış durumda. Ancak burası Pasifik okyanusu ve giydiklerimizden de anlaşılabileceği gibi aylardan Temmuz olmasına rağmen hava oldukça serin ve rüzgarlı. Yani okyanusa girmek gibi bir şey pek mümkün değil. Ama buranın keyfini de yine her zaman olduğu gibi tatlı köpecikler sürüyor:)

Big Sur’un en ünlü yeri Bixby ya da Rocky Creek Köprüsü. 1932 yılında yapılan bu tarihi köprü şuan California’nın en çok fotoğraflanan yerlerinden birisi haline gelmiş durumda. Tabii ki bunda en büyük neden, hem köprünün estetik anlamda güzel olması hem de çevresiyle beraber çok güzel bir manzara veriyor olması. Biz vardığımız anda arabayı park edecek bir yer bulduk ancak daha sonra gelen araçlar yer bulamayınca yolda ciddi bir trafik oluştuğunu da gördük. Bu nedenle erken gelinmesi gereken bir yer burası.

İnternette buranın daha uzaktan çekilmiş olan fotoğraflarını da görmüştük ve nereden çekilebilir diye bakındık. Ne yazık ki burası çok turistik olduğundan, arazi sahipleri arazilerine dikenli teller çekmişler. Belki bir şekilde kaçak olarak giriyordur insanlar diye düşünüyoruz. Şimdi dünyanın en yüksek bireysel silahlanma oranına sahip bir ülkede bu riski almaya pek de değmez:):)

Köprüden devam edip daha da güneye indikçe, yol yükseliyor ve okyanus daha aşağılarda kalmaya başlıyor. Artık yolun sağ tarafı uçurum olduğu için daha tehlikeli olsa da sunduğu görüntüler hala bizi cezbetmeye devam ediyor:)

Zaman darlığından Big Sur’a bir kaç saat ayırmamıza rağmen bizim için oldukça tatmin edici oldu. Belki hala gezmediğimiz yerleri kalmıştır ama bunun için üzülmeye değmez diyoruz ve diğer rotamıza doğru çeviriyoruz direksiyonu. İstikamet: Carmel diğer bir deyişle Carmel-by-the-Sea.

Carmel’e varışımızda öncelikle park yeri bulmakla uğraşıyoruz çünkü burada neredeyse tüm park yerleri ücrete tabi. İnternetten hızlı bir araştırmayla ücretsiz park yerlerini buluyoruz ve aracımızı o sokaklardan birisine park edip, öncelikle sahile iniyoruz. Carmel sahili oldukça geniş ama tabii ki burada da yine okyanus oldukça hırçın ve hava serin ve sisli. Bu nedenle burada da okyanusun keyfini sadece köpekler sürüyor:)

Peki nesi bu kadar ünlü bu Carmel’in derseniz, ilk cevap evleri olacaktır. Carmel’deki evler o kadar güzeller ki sanki her birisi özene bezene bir mimar tarafından tasarlanmış, en iyi ustalar tarafından yapılmış ve yine en başarılı peyzaj mimarları tarafından bahçeleri düzenlenmiş gibi.

Carmel’e yolunuz düşerse kendinize yeterli zamanı ayırın, salına salına sokaklarında kaybolun, ardından da şık restoranlarından birisine girip yemeğinizi yiyip, şarabınızı yudumlayın. Biz öyle yaptık ve oldukça da keyif aldık:) Ayrıca alışveriş faslını da Carmel’e bırakabilirsiniz. Pek çok şık butik ve sanat galerisi gezmek mümkün.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s