Serengeti’de geçirdiğimiz iki günün ardından, sırada öncelikle Kenya’ya doğru uzunca bir yol ve ardından Masai Mara var. Hazır buralara kadar gelmişken her yeri gezelim diye düşündüğümüzden, Serengeti’den Masai Mara’ya kadar olan 4 saatlik yolculuğu göze aldık. Her ne kadar coğrafi anlamda Serengeti ve Masai Mara birbirinin devamı olsa da Kenya’ya geçişimizi sınırdan yapmamız gerektiğinden ve aynı zamanda yolların tam anlamıyla “felaket kötü” olmasından dolayı yol oldukça uzun sürdü. Yol boyunca Afrika’daki fakirliği de gözlerimizle görmüş olduk, ne yazık ki…
Masai Mara Milli Parkı’na giriş yapıp, bir kaç yüz metre gittikten sonra, şunun farkında vardık; biz Serengeti’de hiç birşey görmemişiz!! Öyle bir manzaraya bakıyorduk ki, sanki Afrika’nın bütün hayvanları buradaymış gibiydi. Her yerde filler, zebralar ve adeta savananın her bir metrekaresine yayılmış olan öküz başlı antilopları görebiliyorduk.
Masai Mara’ya vardığımızda akşam olmak üzereydi ve kalacağımız yer milli parkın diğer ucunda olduğundan, parkın içerisinden geçerek otelimize doğru yol aldık. Bu yolculuk boyunca da yine bir çok hayvanı görme imkanımız oldu. Hatta NAT GEO ekibini de iş üzerinde gördük:)
Otelimize doğru olan yolda gördüğümüz en iç karartıcı manzarayı, Mara Nehri’nin üzerinden geçerken gördük. Nehrin bir kıyısından diğer kıyısına geçmeye çalışan özellikle öküz başlı antiloplar, ne yazık ki boğuluyor ve bu hayvanların cesetleri nehrin akıntısıyla beraber nehrin durgun yerlerinde toplanıyor. Hem manzara hem de koku çok kötüydü. Tabii ki buna rağmen, bu hayvan ölülerinin başında da bir çok leşçi hayvan vardı. Doğada hiç birşey ziyan olmaz:)
Masai Mara’da ikinci günümüze erkenden başlıyoruz. Bugün en büyük hedefimiz buralara kadar esas geliş amacımızı gerçekleştirmek; yani Büyük Göçleri ve Mara Nehri geçişini(crossing) görebilmek. Tabii ki park oldukça büyük olduğu için belirli bir rotamız yok. Yol boyunca devam ediyor, bir hayvan gördüğümüzde duruyor, onu izliyor ve fotoğraflıyoruz.
Birden uzaklarda bir hareketlilik görüyoruz. Biraz daha yaklaşınca bunun bir çita olduğunu görüyoruz. Çita utangaç bir hayvan, o nedenle de düzgün bir fotoğrafını çekebilmek oldukça zor. Rehberimiz ilk defa normal çizilen yolun dışına çıkarak, bizi çitanın en yakınına kadar götürüyor. Ve bu güzel ve asil hayvanı yakından görebilme ve fotoğraflama imkanını yakalıyoruz.
Yolumuza devam ederken birden rehberimizin telsizinden diğer rehbelerin heyecanlı konuşma seslerini duyuyoruz. Rehberimiz de kulak kabartıyor bu konuşmalara. Her ne kadar dili anlamasak da önemli bir şeyler olduğu belli. Ardından rehberimiz nehir üzerinden hayvanların geçiş yapıyor olduğunu söylüyor. Hızlıca söylenen yere doğru gidiyoruz ve nehrin kenarında aracığımızı durduruyoruz. Gördüğümüz manzara çok etkileyici. Nehrin karşı kıyısında yüzlerce hayvan bizim bulunduğumuz tarafa geçmek için sıra bekliyor, kimileri de nehirde can havliyle geçmeye çalışıyor. Tam o sırada videoyu açmışken inanılmaz bir olaya denk geliyoruz. Nehirden geçmeye çalışan bir zebrayı yakalayan timsah, timsahın güçlü çenelerinden son anda kurtulmayı başarıyor. Yoluna devam eden timsah, öküz başlı antiloplardan birisini kapıyor ve beraber sulara gömülüyorlar. Tüm bu hikayeyi YouTube kanalımızda görebilirsiniz.
O sırada rehberimizin telsizinden yine heyecanlı konuşmalar duyuluyor. Rehberimiz bu sefer karşıya geçen hayvanları avlayan aslanların olduğunu söylüyor ve hemen gaza basıyor. Aslanları avlanırken görebilmek her zaman mümkün olabilecek bir şey değilmiş. O nedenle kendisi de çok heyecanlanıyor.
Gittiğimizde gördüğümüz manzara etkileyici, üzücü ve aynı zamanda da rahatsız edici. 2 dişi aslan pusu kurmuş ve nehri geçip yukarıya çıkmaya çalışan özellikle de henüz ufak olan hayvanları avlıyorlar. Aslanların avlanma anlarına tanık olmak gerçekten büyük bir ayrıcalık. Ama bir yandan da bize oldukça duygusal anlar yaşatıyor ama bu da vahşi hayatın bir gerçeği. Aslanların avlanma görüntülerini de YouTube sayfamızda izleyebilirsiniz.
Doğal yaşamı bu kadar deneyipleyip, artık görebileceğimiz neredeyse her şeyi gördükten sonra, biraz da bu bölgeye adını veren Masailer’in yaşantılarına tanık olabilmek için bir Masai köyüne gidiyoruz. Köyde yaşam koşulları gerçekten oldukça iptidai. Topraktan yapılmış ufacık ve karanlık evler. Bu evlerin bir tanesinin içine giriyoruz. Evin tamamı 20 metrekareden büyük değil. Evin tam ortasında yanan ateşin üzerinde birşeyler pişiren evin annesi ve onu izleyen çocuklarla karşılaşıyoruz. Evin içi tamamen duman altı olmuş. Oldukça sağlıksız bir ortam olduğunu söylemeye gerek yok.
Dışarıya çıktığımızda köyün delikanlılarının, geleneksel kıyafetleri içerisinde yaptıkları evlilik dansına rastlıyoruz. Bu dansın amacı en yükseğe atlayabilmek. Duyduğumuz kadarıyla en yükseğe atlayan erkek, köydeki istediği bekar kızla evlenme hakkına sahip olabiliyormuş ama bu hala ne kadar uygulanıyor, emin değiliz.
Köy gezimizi de tamamladıktan sonra, Masai Mara gezimizin sonuna geliyoruz ve Nairobi’ye doğru yola çıkıyoruz. Oldukça uzun ve yine konforsuz bir yol bizi bekliyor. Her ne kadar biz o kadar da güvensiz hissetmemiş olsak da, rehberimiz bu yollardan karanlıkta geçmenin akıllıca olmayacağını ve asla bunu yapmayacağını söylüyor. Vardır bir bildiği diyerek Tanzanya ve Kenya’yı kapsayan safari turumuzun da böylece sonuna geliyoruz:)